KURUMSAL
Serhat Karaçelik Yazarın Tüm Yazıları
Ankara Üniversitesi'nde Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi anabilim dalında yüksek lisansını tamamlayan Serhat Karaçelik, şimdilerde serbest mimarlık yapmakla birlikte Sanat Köprüleri'nde sosyal medya direktörlüğü görevini üstlenmiştir. ...
ESKİ DOSTUM
“ ? ”
Ara ara ara… sonunda buldum seni; işte buradasın. Yıllar önce seni öylece bıraktığım yerde bulabilmek mutlu etti beni. Hiç değişmemişsin biraz kirlenmiş ve tozlanmışsın hepsi bu kadar. Şöyle bir tozunu alayım, sileyim seni. İşte eski günlerdeki gibi dimdik ve dipdirisin. Seni neredeyse onbeş sene önce sıkıştırmıştım gardırobun arkasına ve öylece de bırakmıştım yalnızlığına. Bu vefasızlığım uzun zamandır beni hiç rahatsız etmemişti nedense. Fakat, yıllar sonra birdenbire bana seni hatırlatacak bir olay yaşadım ve seni aramaya başladım. Ve seni bulunca birden sana yaptığım bu haksız terk edişle yüzleştim ve mahcup hissettim kendimi sana karşı. Bana seni hatırlatan o olayın ne olduğunu sorma çünkü anlatmayacağım. Hayır hayır! ısrar etme bu konuda. Şimdi seni buldum ya, önemli olan da budur; gerisini boş verelim.
Bak! İşte... çalışma masamın en güzel köşesine yerleştirdim seni. Aynen o eski günlerdeki gibi ilk göz ağrım. Bunu yapacağım aklımın ucundan bile geçmiyordu ama iyi ki çıkartmışım seni o darlıktan. Makus kaderin böyle yıllarca terkedilmek olmamalıydı ama ne yazık ki öyle oldu. Dedim ya hani vefasızlık ettim sana karşı. Ama dur biraz, aslında tam olarak öyle de sayılmaz. Çünkü sen de bana eskisi kadar yardımcı olamadın bilesin. Yoksa ben de istemezdim böyle olmasını. Sonuna kadar seninle çalışabilmeyi ben de isterdim. Ama şartlar... fakat durmayan zaman… lakin değişen dünya… binaenaleyh gelişen teknoloji… Maalesef bunlar oldu bizi ayıran haklı bahaneler belki de. Sensiz geçen yıllar boyunca seni sık sık yad ettiğimi söyleyecek olursam koca bir yalan olur ama seni tamamen unutmuş da değildim yani. Nitekim, işte yıllar sonra seninle yeniden buluştuğum bugün anladım seni ne çok özlediğimi. Yıllar sonra sana yeniden dokununca eski günler gözümde canlanıverdi. Tarifi oldukça zor duygular içerisindeyim. Sevinci ve hüznü bir arada yaşıyorum. Ortada bir suç var sanki ve ben suçluyu bulmalıymışım gibi hissediyorum. Bana yardım etmekte yetersiz kaldın diye suçu sana mı atayım, yoksa haricî diğer etkenlere mi?.. bilemedim doğrusu. Peki ya ben? Her şeye rağmen sana sahip çıkamaz mıydım? Evet kabul etmeliyim ki bende de kabahat var. Ben de işime geldiği gibi davrandım. Senin emekdarlığına karşı gereken saygıyı göstermedim.
Çocukluğumda büyük adamların elinde görürdüm senin benzerlerini. Merak ederdim. Sonra üniversiteye başlayınca, seninle olan ilişkimiz de başlamış oldu. Daha dün gibi hatırlıyorum, seninle ilk tanıştığımız o günü. Sen daha bir ışıltılıydın, üzerinde tek bir çizik bile yoktu. Bense daha bir heyecanlıydım; nasıl da titizleniyordum senin için. Fakat zamanla birbirimize alışınca her şey sıradanlaştı yavaş yavaş. Oysa sen, bir zamanlar o deli çağlarımda kâh sırtımda taşıdığım, kâh masamın üstünde proje çizdiğim, kâh silah gibi elime alıp şakalaştığım dostumdun. Seninle arşınladım mimarlık fakültesinin yollarını. Sen, en güzel tasarımlarımı yaparken, en zorlandığım anlarımda benim en vazgeçilemez yardımcımdın. Daha sonra ekmeğimi kazanırken de beni hiç yalnız bırakmayan, bana en yakın bir mesai arkadaşı olmuştun. Kazandığım her kuruşta senin de bir payın vardı. Bu bir iltifat değil kesin bir gerçek. Tüm bu hatıralar meğer ne kadar da özelmiş. Oysa yaşarken ne kadar da sıradan gibi geliyordu her şey. Senin değerini bilememişim eski dostum. İşte bunlardan dolayı kendime kızgınım. Beni affedebilecek misin bilemiyorum ama affedesin diye şimdi çalışma masamın en güzel yerini yine sana ayırdım. Eskisi gibi sıkı fıkı olamayabiliriz. Ama, hani derler ya “senin varlığın yeter” diye. İşte böylece kal yanımda eski dostum, “T” cetvelim…
Biraz dertleşirsek belki beni daha iyi anlarsın diye düşünüyorum. Bak seni halefinle tanıştırayım... senin yerini alıp ayrılığımıza sebep olan şey işte bu bilgisayar denilen cihaz. Sen bilmezsin bu bilgisayar ne acayip bir şeydir... on parmağında on marifet! Seninle yollarımızın ayrılacağı hiç aklımın ucundan bile geçmezken, sonuna kadar hep beraber olacağız zannederken, bilgisayar benim için sadece müzik dinlediğim bir araçtı. Ama sonra, ona yüklediğimiz bir takım yazılımlarla, gördüğü işlerin çeşitliliği kısa sürede arttı ve her alana olduğu gibi mimarlığa da girdi. Ayrılık çanları çalmaya başlamıştı. Hayat her zaman sanki eskisinden daha hızlı akıyormuş gibi hissedilir. Ama bu konuda gerçekten de hayat gitgide hızlanıyor. O hıza yetişebilmek için yeni teknolojilere ayak uydurmak gerekiyor. Herkes gibi ben de bir süre direndim ama sonunda çizim masamla beraber sana da veda etmek zorunda kaldım.
İşte o bilgisayar yazılımlarından biri olan AutoCAD; en basit eskizlerden, en karmaşık tasarımlara, mimarîden makine projelerine kadar bir çok projeyi çizmeye yarıyor. Bu yazılım sayesinde artık projeleri çok daha hızlı çıkartıyoruz ve üzerinde değişiklik yapabiliyoruz. Seninle de bunların benzerlerini yapmamız elbette mümkündü ama çok zaman kaybettiriyordun be dostum! Üstelik proje sunumları da inanılmaz derecede gelişti. Nerede seninle hazırladığımız, o günlerce süren ve el emeği göz nuru eseri perspektif çizimleri, nerede şimdiki adeta fotoğraf kalitesindeki resimler? Bu sana yönelik bir sitem değil fakat, gerçek şu ki çağın getirdiği yenilikler ve değişim karşısında hiç bir şey değişmeksizin yerini koruyamıyor. Bu bilgisayar yazılımları o kadar yararlı kolaylıklar getirdi ki ben seninle devam etseydim piyasada rekabet edemezdim. Bak, sana şöyle izah edeyim... hani hatırlıyor musun? Aydınger kağıdını veya şöhler kartonunu masaya bantlayıp seni de onun üstüne yatırıyordum. Daha sonra da gönye ve diğer yardımcı aletlerle çizimi gerçekleştiriyorduk. Ortamın nemine göre kağıt kâh gevşiyordu, kâh geriliyordu. Tekrar tekrar kağıdı ayarlayıp yeniden bantlamak gerekebiliyordu. Yine şunu da hatırlayalım; önce ince uçlu silinebilir kurşun kalemlerle, daha sonra da rapido kalemleri ile tekrar üzerinden geçmek suretiyle projemizi çiziyorduk. Şimdi bu zahmetli işleri hayal etmesi bile zor geliyor. Hele bir de beklenmedik tatsız kazalar olurdu ki, senin onlarda hiçbir suçun yoktu. Hayır, bir anlık elimin titremesi veya kaymasıyla meydana gelen rapido hatalarını kastetmiyorum. Onları biraz uğraşıyla düzeltebiliyorduk biliyorsun. Ama meselâ sen kağıda takılıp onu büzüştürdüğün veya yırttığın zaman proje mahvoluyordu. Çay kahve dökülmesi kazalarını ise hatırlamak bile istemiyorum. Tüm emeğin boşa giderdi, her şeye yeniden başlamak zorunda kalırdın. Bazen o kadar sinirlenirdim ki, hırsımı alamayıp parçalara ayırarak yırtardım o kağıtları. Aslında mesleğimi öğrenme sürecimin belki de en verimli dönemleriydi o seninle geçen yıllar. Fakat artık bilgisayar sayesinde çizim sürecinin bu zahmetleri ve çileleri bu denli geride kalmışken, tekrar seninle çizim yaptığım o yıllara geri dönemem ki.
Şimdilerde çok daha rahat ve emniyetli çizimler yapabiliyorum. Meselâ bak şu tuş takımında, üzerinde “F8” yazılı bir tuş var ya, işte o tuşa basıvermek yetiyor artık paralel ve dik çizgiler çizmek için veya duvarlar oluşturmak için. Yani yazılımın bu küçük ve gayet basit özelliği, senin gördüğün bütün işi ve daha da fazlasını görüyor. Buna bir nevi modern “T” cetveli de diyebiliriz ama sendeki o boy pos ve endam tabi ki bunda yok. Ve bir zamanlar seninle çalışmanın tadı da bambaşkaydı be! Bir marifetti seni kullanmak. Öyle herkes beceremezdi. Hem sol elinle sıkı sıkıya seni masaya dayayacaksın, hem kalemi sana dayayıp çizgiyi çizerken açıyı koruyacaksın, hem mürekkebin kurumasını bekleyeceksin, ohoo... tam bir sanat! Şimdi o iş ayağa düştü. Fareyi eline alan... neyse. Kısacası senin yerin başkaydı dostum, kıskanmana gerek yok.
Sana bir iyi haberim de var. Deminden beri överek anlattığım için şimdi imrenerek baktığın ve belki de gıcık olduğun şu modern halefin autoCad varya, o da selef oldu. Sadece mimarîye özel ve autoCad'den çok daha gelişmiş özelliklere sahip bir çok yeni yazılım çıktı piyasaya. Gelişim ve değişimin gücü karşısında autoCad de yerini başka haleflere bırakmaya başladı. Bak, mesela şu büyük “R” harfine tıklayınca açılan yazılımın adı “Revit”. Bununla autoCad ile yapamayacağın karmaşıklıkta ve zorlukta kesitler ve görünüşler çizebiliyorsun; hem de çok daha kolayca ve kısa sürede. Eskiden kesit almak öyle herkesin harcı değildi. Senin anlayacağın o da ayağa düştü. Dolayısıyla ben de bıraktım artık autoCad'i. Yani mecburî bir vefasızlık da ona yaptım. Seni gardırobun arkasına bıraktığımdan beri teknoloji o kadar hızla gelişti ki… Tamam, tamam… seni üzmek istememiştim; dertleşiyorum seninle. Diyeceğim o ki, eski dostum; zaman ilerledikçe mimarlık kolaylaşıyor. Hattâ hayal edebildiğin her şeyi çizebilme imkânı sağlayan öyle tasarım yazılımları çıktı ki piyasaya, hele bir de onları anlatsam sana, kendini iyiden iyiye kötü hissedersin.
Bırakalım şimdi bunları. Sen benim ilk göz ağrım olduğun için yerin başka. Bak kaç yıl geçmiş aradan ama yine de unutmamışım seni. Bir vesileyle yeniden eski günlere dönüverdik. Ben seni ilk günkü kadar çok seviyorum. Seni sevmem için seninle eskisi gibi projeler çizmemiz şart değil ki. Onca yıllık hatırın var bende. Hem seni yeniden baş tacı ettim ve yanıma aldım. Bundan sonra ayrılmak yok. Yeni projeleri senin manevi desteğinle birlikte oluşturacağız. Senin orda öylece duruşun yeter bana destek olmaya. Anlaştık değil mi? Efendim? Seni yeniden hatırlamama sebep olan olayı mı merak ediyorsun hâlâ? Dedim ya onu söylemem. Ne? buzdolabının altına kaçan yap-boz parçaları mı? Aşk olsun! Çocuğun oyuncaklarını buzdolabının altından senin yardımınla çıkartmamızın onunla hiç bir alakası yok tabi ki. Ama itiraf etmeliyim ki, ancak senin uzunluğunda ve inceliğinde bir araç yardımıyla çıkartabilirdik onları ve sen de iyi denk geldin hani. J
