Barınak; şüphesiz ki insanoğlunun en temel ihtiyacıdır. Dünya genelindeki tüm insanlar tarih öncesinden beri ağaç kovuğu, mağara, yer altı şehirleri, evler ve saraylar yapmıştır. Hatta göçebe yaşayan bazı toplumlar taşınabilir evler yani çadırlar yapmıştır.
Türk tarihi incelendiğinde ortaya çıkan şey yaklaşık olarak iki bin beş yüz yıl öncesine kadar çadırlarda, daha sonrasında ise evlerde yaşanıldığını ortaya çıkarmaktadır. Çadırın ortasında duman salınımı için gerekli bir açıklık vardır ve dairesel planlıdır. Kalabalık ailelerin çadırlar çok bölümlü yapılabilmektedir ve keçi yününden yapılmıştır. Keçi yünü yazın serin kışın sıcak tutması ve haşerat kovucu olması hasebiyle tercih edilmiştir.
Tarih içinde iki odalı, avlusuz evler yerini iki odalı, avlulu, sofalı ve çok odalı evlere evrilerek gelişimini sürdürmüştür. Dini inanç, örf ve adetlerin de etkisiyle evler mahremiyetçi inşa edilmeye başlanmıştır. Geleneksel Türk evi hayat denilen giriş bölümünden oluşur. Üst katlara merdivenlerle çıkılır ve merdiven aralarına sofa denilmektedir. Hayat evin rutin işlerinin görüldüğü, erzaklık olarak kullanıldığı birimdir. Katlar arasında güneyde yer alan kışlık oda basık tavanlıdır kolay ısınsın diye. Kuzeyde yer alan yazlık oda yüksek tavanlıdır serin olsun diye. Evin en büyük odası selamlıktır veya diğer adıyla baş oda. Süslemesi gayet yoğundur erkekler burada ağırlanır. Kadınlar ise haremlik denen odada ağırlanır ki bu iki odayı birbirine dönme dolap bağlar. Evin kızı servisi yapar erkeği alır servis eder kimse de birbirini görmez. Mahremiyet ise buradan başlar ev içinde. Eskiden şimdiki gibi bireysellik olmadığı için herkesin aynı ev içinde yaşadığı görülür. Mutfağı tel dolaplı evimizin her yeri adeta curcunadır.
Evlerimiz dıştan ne kadar cumbalı ise o kadar zengin aile oturur denilebilir. Bir de havuz varsa hem serinlik hem sakinlik versin diyedir hem de suya cabuk ulaşılsın diyedir. Havuz da statü göstergesidir ayrıca.
Cumbaları Ankara’da ise bindirmelik, Safranbolu’da ise eliböğründe İstanbul’da ise taş konsollara destekletmiştir ecdat. Beyaza da boyatmıştır ve pencerelerinin önünü panjurun atası olan ahşap kapaklarla kapatmıştır. Evde yoksa veya matemdeyse açmamıştır. Gelinlik çağda kız varsa yarım açmıştır. Yanı orada bile bir mesaj vermiştir konusuna komşusuna.
Avlusunun kapısına ise taş bağlamıştır iple ip az dolanıksa ve serbestse civardayım, iki kez dolanıksa çarşıdayım neredeyse kördüğümse ben yokum aramayın demek istemiştir. Kapıların tokmakları da kalın sesliyse erkek geldi hanım mahremiyetini takın dercesine tok ses çıkartır. İnce sesliyse evin hanımı anlamıştır namahrem gelmediğini.
Dediğimiz gibi sayın okurlarım Türk evi ile ilgili anlatacak birçok şey var ama ben bu kadar kısa tuttum tamamını Doğan Kuban üstadımızın Türk Hayatlı Evi ve Hüsrev Tayla’nın Safranbolu Evi adlı kitaplarını inceleyerek de bilginizi katlayabilirsiniz.
